Kavurmanın Yanında Bol Yeşil Salata Tüketin

01 Kasım 2012 Yazan  
Kategori Sağlık

Kurban bayramlarının olmazsa olmazı kavurma, bu bayramda da sofralarda yerini alacak. Ancak siz siz olun kavurmanın yanında bol yeşil salata yemeyi ihmal etmeyin. Zira yeşil Yapraklı sebzelerde bol bulunan C vitamini, etin içindeki demirin vücut tarafından emilimini artırıyor.

Kurban bayramında adettendir, kurban etinden kavurma hem ailece yenir hem de gelene ikram edilir. Ancak Bayram boyunca tüketilen etin sadece posa olarak kalmaması, içindeki demirden maksimum faydalanılabilmesi için Esteworld Plastik Cerrahi Hastaneleri Uzmanlarından Diyetisyen İpek Konuralp, bol yeşil salata tüketilmesini önerdi.

Kırmızı etin yapısında fazla miktarda demir bulunduğunu belirten Diyetisyen İpek Konuralp, C vitamininin, demirin vücut içindeki biyo yararlılığını artırdığını söyledi.

KURBAN ETİNİ BİR GECE DİNLENDİRİP TÜKETİN

Etin sindirimi zor olan bir besin olduğunu hatırlatan Konuralp, kurban bayramında gereğinden fazla et tüketilmesinin sindirim sorunlarını beraberinde getireceğinin altını çizdi. Diyetisyen Konuralp, mide ve bağırsak rahatsızlığı yaşamamak için şunları önerdi: “Etin aşırı miktarda tüketimi sindirimi güçleştirecek hatta kabızlığa neden olacaktır. Ancak Eti en az bir gece dinlendirip sonra tüketirseniz hem daha lezzetli olacak hem de hazımsızlık sorunu yaşatmayacaktır. Tabi midesinde sağlık problemi olan kişiler, yine de et tüketimine dikkat etmeliler.”

KALP DAMAR SAĞLIĞI İÇİN KAVURMA YERİNE HAŞLAMAYI TERCİH EDİN

İçeriğinde doymamış yağlar bulunduran etin pişirme teknikleri de son derece önemli. Kavurma ve kızartma fazla yağ alımı ile birlikte kan yağlarının yükselmesine neden oluyor. Diyetisyen ipek Konuralp, kurban etinden kavurma yapmak yerine etin haşlamasını ya da ızgara yapılmasını önerdi. Konuralp, “illa ki kavurma yapmak isteniyorsa en azından yağsız kavurmayı tercih etsinler. Kalp ve damar hastaları yağsız dahi olsa kavurma yemekten kaçınmalılar.” dedi.

Etin pişirilmesinde dikkat edilecek bir diğer husus da etin pişerken ateşle direkt temas etmemesi. Çünkü, etin ateşe yakın olması hem kanserojen öğelerin oluşumuna neden olduğu gibi, B1, B12, folik asit gibi vitaminlerin kaybına da yol açıyor. Ayrıca Diyetisyen İpek Konuralp, besin zehirlenmelerine yol açmaması için etin uygun koşullarda muhafaza edilmesi ve iyi pişirilmesini öneriyor.

Novartis ve Karaciğer Nakli Derneği’nden Eğitim Bursu

01 Kasım 2012 Yazan  
Kategori Sağlık

Novartis ve Karaciğer Nakli Derneği’nin ortak çalışması ile karaciğer nakli konusuna gönül vermiş ve bu konuda yeni çalışmalar yapmayı hedefleyen doktorlara yurtdışında alacakları eğitim için karşılıksız burs sağlanacak.

Türkiye’nin lider ilaç firmalarından Novartis ve Karaciğer Nakli Derneği iş birliği ile karaciğer nakli konusuna gönül vermiş ve bu konuda yeni çalışmalar yaparak katkı sağlamayı hedefleyen doktorlara yurtdışında eğitim bursu sağlanacak. Karaciğer Nakli Derneği’nin 2007 yılından bu yana yürüttüğü ve yaklaşık 30’a yakın genç doktorun faydalandığı proje, bu yıl Novartis’in katkılarıyla yürütülüyor.
 
Karaciğer nakli yapan ve bu konuda araştırma yapan iyi eğitimli ve nitelikli doktor sayısını arttırarakorgan nakli sayısı ve ameliyat sonrası başarıya katkı sağlamayı amaçlayan proje ile mesleğe yeni adım atan genç doktorların konularında uzman kliniklerde eğitim almaları sağlanıyor. Türkiye’deki organ nakli merkezleri ile uluslararası organ nakli merkezleri arasındaki ilişkilerin geliştirilmesinin de hedeflendiği projeye dahil olan doktorlar 3 aylık bir eğitimden faydalanacak

Seçici kurul tarafından belirlenerek yurtdışında burslu eğitim hakkı kazanan doktorlar bu haklarını 1 yıl içerisinde değerlendirebilecek. Doktorların eğitim, gidiş-dönüş uçak bileti ve konaklama harcamaları program dahilinde karşılanacak

Bursa başvuracak doktorlarda; T.C. vatandaşı olmak, Genel Cerrahi ya da Gastroenteroloji konularında uzmanlık, İngilizce, Almanca ya da Fransızca dillerinden birini iyi derecede bilmek, üniversite, devlet ya da özel hastanede çalışmak koşulları aranıyor. Ayrıca çalışılan kuruluşun kürsü ya da bölüm başkanından olmak üzere en az iki kişiden referans mektubu getirilmesi bekleniyor.

Organ nakli alanında uzmanlaşmak isteyen ve bu konuya gönül veren doktorlar, www.karacigernaklidernegi.org adresinden 1 Kasım 2012 tarihine kadar başvuru yapabilir.

Karaciğer Nakli Derneği Hakkında

Organ Nakli ve Karaciğer Nakli konularında eğitim, araştırma, kaynak yaratma, teknolojik ve entellektüel yatırımlar, yayınlar, koordinasyon çalışmaları, bilgi alışverişi, psikolojik destek konularında faaliyet göstermektedir. Dernek, dünyadaki gelişmelerin takibi ve organ bağışı konusunda bilinçlendirme projeleri kapsamında çalışmalarını yürütmek üzere 2005 yılında kurulmuştur. Bugüne kadar gerçekleştirdiği pek çok faaliyet ile ülkemizde organ nakli ve karaciğer naklinin gelişmesine önemli derecede katkılar sağlamış ve sağlamaya devam etmektedir. Başkanı Prof. Dr. Yaman Tokat’dır.

Gebelikte Hipertansiyona Dikkat!

01 Kasım 2012 Yazan  
Kategori Sağlık

Hastanın sistolik kan basıncında 30 mmHg. diastolik kan basıncında 15 mmHg.lık artış gebelikte hipertansiyon tanısı koydurur. Eğer hastanın daha önceki kan basıncı değeri bilinmiyorsa 20. gebelik haftasından sonra 140/90 mmHg. veya üzerindeki kan basıncı değeri hipertansiyon yönünden araştırılmasını gerektirir.

Gebelik ve Hipertansiyon

Gebelerde çok sık rastlanan bir komplikasyon olan hipertansiyon ortalama %5-10 oranında görülmektedir. Tüm dünyada hipertansif hastalıklar anne ve Bebek ölümlerinin en sık nedenidir.

Gebelikte hipertansiyon çeşitli şekillerde görülebilir; akut gebeliğin indüklediği hipertansiyon (preeklampsi ve eklampsi), preeklampsi ile süperimpoze kronik hipertansiyon, kronik hipertansiyon, transient hipertansiyon.

Preeklampsi ve Eklampsi

Preeklampsi durumunda gebelerde hipertansiyon, proteinüri ve ödem görülür.

Hastanın sistolik kan basıncında 30 mmHg. diastolik kan basıncında 15 mmHg.lık artış gebelikte hipertansiyon tanısı koydurur.

Eğer hastanın daha önceki kan basıncı değeri bilinmiyorsa 20. gebelik haftasından sonra 140/90 mmHg. veya üzerindeki kan basıncı değeri hastanın preeklampsi yönünden araştırılmasını gerektirir. Altı saat ara ile iki kez kan basıncı ölçülmelidir. Ortalama arteriyel kan basıncı değerinin 20 mmHg.lık artış göstermesi ile veya daha önceki kan basıncı değeri bilinmiyorsa ortalama arteriyel kan basıncının 105 mmHg. olarak tesbit edilmesi ile de hipertansiyon tanısı konulabilir.

Proteinüri var denebilmesi için 6 saat ara ile toplanan en az iki spot idrar örneğinde 0.1 gr/lt veya daha fazla protein olması veya 24 saatlik idrarda 0.3 gr. ve üzerinde protein oması gerekir.

Gebelikte eklampsi tanısı koyabilmek için preeklampsi tablosuna ayrıca konvülsiyonlar (kasılma, bayılma) eklenmasi gerekir.

Normal gebelerin çoğunda ellerde, yüzde veya her iki bölgede birden ödemin görüldüğü jeneralize ödeme oldukça sık rastlanmaktadır.

Preeklampsi İle Süperimpoze Kronik Hipertansiyon

Gebelikte önceden mevcut kronik hipertansiyona ödem ve proteinürinin ilave olması ile ortaya çıkan klinik tablodur.

Kronik Hipertansiyon

Gebelikten önce var olan veya 20. gebelik haftasından önce tanı alan hipertansiyon kronik hipertansiyondur. Eğer 140/90 mmHg. veya üstü kan basıncı değerleri doğumdan sonra 42. günde de hala devam ediyorsa, bu durum kronik hipertansiyon olarak değerlendirilir.

Gebelikte kronik hipertansiyon tanısı

Gebelikten önce yüksek kan basıncının belirlenmesi ve gebeliğin 20.haftasından önce 24 saat ara ile en az iki kez ölçülen kan basıncının 140/90mmHg veya üzerinde kaydedilmesi ile gebelikte kronik hipertansiyon tanısı konulur.

Gebelikte kronik hipertansiyon sistolik ve diastolik kan basıncına göre hafif ve ciddi olmak üzere iki sınıfa ayrılır. Hafif kronik hipertansiyonda sistolik kan basıncı 160mmHg, diastolik kan basıncı 110 mmHg’nın altındadır.

Kronik hipertansiyonu olan gebelerde üstüne preeklampsi eklenerek daha komplike ve daha riskli bir durum ortaya çıkabilir. Bu durumda hipertansiyonun daha da artması, ödem gelişimi, proteinürinin ortaya çıkması ve serum ürikasit düzeylerinin yükselmesi gibi daha şiddetli semptomlar tespit edilir.

Gebelikte Kullanılan Antihipertansif Ajanlar

Metildopa, hidralazin, beta blokerler, tiyazid grubu diüretikler

Kronik hipertansiyonda yüksek risk faktörleri

Maternal yaşın 40’ın üzerinde olması

Hipertansiyon süresinin 15 yıldan fazla olması

Erken gebelikte kan basıncının 160/110 mmHg’nın üzerinde olması

Diabet

Renal hastalık

Kardiyomiyopati

Aorta koarktasyonu

Lupus antikoagülan varlığı

Önceki gebelikte perinatal kayıp olması.

Transient Hipertansiyon

Gebelik sırasında veya doğumdan sonra ilk 24 saat içinde gelişen preeklampsi veya kronik hipertansiyona ait diğer bulguların eşlik etmediği hipertansiyondur. Doğumdan sonra ilk 10 gün içerisinde kan basıncı normal değerlerine döner.

Preeklampsi

Görülme sıklığı ilk gebeliklerde %10-14, multiparlarda %5.7-7.3 arasında değişir. İnsidans ikiz gebeliklerde ve daha önceki gebeliklerinde preeklampsi olanlarda belirgin olarak artar.

Ciddi Preeklampsi Kriterleri

1.Hasta yatak istirahatindeyken 6 saat ara ile en az iki kez kaydedilen kan basıncı değerlerinden sistolik kan basıncının 160 mmHg., diastolik kan basıncının 110 mmHg. üzerinde olması.

2.İdrarda proteinin 24 saatte 5 gr. veya üzerinde olması.

3.İdrar miktarında azalma (oligüri): 24 saatte 400 ml. veya daha az idrar çıkması

4.Serebral veya görme bozuklukları

5.Mide bölgesinde ağrı.

6.Akciğer ödemi veya siyanoz.

7.Karaciğer fonksiyonlarında bozulma.

8.Trombositopeni.

Preeklampsi Oluş Nedenleri

Preeklampsinin oluş nedeni ile ilgili teoriler:

Anormal trofoblastik invazyon

Koagülasyon (pıhtılaşma) bozuklukları

Damar endotelinde hasar

Kardiyovasküler bozukluklar

İmmünolojik fenomen

Genetik predispozisyon

Diyetteki eksiklikler veya fazlalıklar

Hemostatik Değişiklikler

Preeklampsi damarlarda daralma, pıhtılaşma sisteminin aktivasyonu ve anormal hemostazla beraberdir.

Preeklampsi Tanısı

Preeklampsinin tanısı için ve ciddiyetini değerlendirmek için gebenin kan basıncı ölçümleri esas alınır. Hipertansiyon, proteinüri veya ödem ya da semptomlardan ikisi birarda görülürse preeklampsi tanısı konur.

Preeklampsinin Önlenmesi

Preeklampsiden Korunmak için Kullanılan Metodlar:

Yüksek proteinli az tuzlu diyetler

Besinsel destekler: kalsiyum, magnezyum, çinko, balık ve balık yağı,

Antihipertansif ilaçlar

Antitrombotik ajanlar: Düşük doz aspirin, dipiridamol, heparin

Magnezyum Desteği: Gebelik sırasında diyetteki magnezyum eksikliği preeklampsi, gelişme geriliği, erken doğum eylemi ile ilişkili bulunmuştur.

Fetal gelişme geriliği ve preeklampsiden korunma amacıyla gebelikte, magnezyum yerine koyma tedavisinin gerekli olduğu düşünülmektedir.

Çinko Desteği: Birçok çalışmada gebelik sırasında diyetteki çinko eksikliği ile gebeliğin kötü seyri arasında ilişki olduğu gösterilmiştir. Ek olarak düşük plazma çinko düzeyleri plasental çinko düzeylerini de azaltarak gebeliğin preeklampsi ile komplike olmasına neden olmaktadır.

Antitrombotik Ajanlar: Preeklampsi, vasospazm ve koagülasyon – hemostaz sisteminin aktivasyonu ile ilişkili bir hastalıktır. Artmış trombosit aktivasyonuna sekonder tromboksan-prostosiklin dengesinin bozulması preeklampside ana rol oynar.

Gebelere preeklampsi durumunda düşük dozlarda aspirine verilmesinin faydalı olduğu pekçok bilimsel çalışmada kanıtlanmıştır.

Preeklampside Labaratuvar Bulguları

Böbrek Fonksiyonları: Normal gebelikte böbrek kan akımı ve glomerüler filtrasyon hızı artar. Bu değişiklikler serum üre, kreatinin ve ürik asit konsantrasyonlarının düşmesine yol açar. Preeklampside glomerüler filtrasyon hızında yaklaşık %25 azalma, ürik asit düzeylerinde sıklıkla yükseklik tespit edilir.

Karaciğer Fonksiyonları: Karaciğer, preeklampside primer olarak etkilenen bir organ değildir. Ciddi preeklampsili kadınların yalnızca %10’unda karaciğer hastalıktan etkilenir.

Hematolojik Değişiklikler: Trombosit sayısının düşmesi (trombositopeni), preklamptik kadınlarda en sık karşılaşılan hematolojik anormalliktir. Görülme sıklığı hastalığın ciddiyetine, plasenta dekolmanı gibi bir komplikasyonun olup olmamasına bağlıdır. Ciddi preeklampsili kadınların %32-50’sinde trombosit sayısı 150.000/mm3’ün altındadır. Ciddi preeklampsili hastalarda kanama profilinin trombosit sayısı 100.000/mm3 altına düştüğünde bozulduğu bildirilmiştir.

Hellp Sendromu

HELLP sendromunda plasenta erken ayrılması, vajinal kanama veya karaciğerde kapsül altına kanama, pıhtılaşma bozukluğu gibi komplikasyonlar görülür.

Preeklampside HELLP sendromu insidansı %2-12 arasında bildirilmiştir.

Tanı Kriterleri

Hemoliz; eritrositlerin parçalanması

Anormal periferik yayma

Bilüribin düzeyinin 1.2mg/dl den fazla olması

Artmış LDH düzeyi(600 İU /lt.den fazla )

Karaciğer enzimlerinde artma

Trombositopeni: Trombosit sayısının 100.000/mm3 altında olması

HELLP sendromlu ve preeklampsili hastaların karaciğer biopsilerinde en sık karşılaşılan patolojik bulgu portal damarların çevresinde nekroz ve hemorajidir.

Hellp Sendromlu Hastalarda Semptom ve Bulgular

Hastaların %65’i sağ üst kadran ağrısı tanımlamaktadırlar.

%50’si bulantı ve kusma anamnezi verir.

Birçoğu non-spesifik viral sendrom benzeri semptomlarla karşımıza çıkar.

Hastaların %90’ı hastalığın ortaya çıkmasından birkaç gün önce başlayan halsizlikten yakınırlar.

Bir kısmında hematüri veya gastrointestinal kanama ortaya çıkar.

Hipertansiyon veya proteinüri olmayabilir.

Fizik muayenede sağ üst kadranda hassasiyet görülebilir, ödeme bağlı ciddi kilo artışı saptanabilir.

Bu semptom ve bulguların hiçbiri ciddi preeklampsi veya HELLP sendromu için diagnositik değildir. Bu semptom ve bulgularla gelen hastada birçok medikal ve cerrahi hastalık için ayırıcı tanıya gidilmelidir.

Ayırıcı Tanı: HELLP sendromu, böbrek ve karaciğer hastalıkları, mide rahatsızlıkları, hematolojik hastalıklar, gebelikte akut yağlı karaciğer, diabet, apandisit ve viral hastalıklar gibi pek çok hastalıkla karışabilir. Ancak dikkatli bir muayene ile kesin tanı konulabilir.

HELLP Sendromlu Hastalarda Tedavi

Yatak istirahati, kristaloidler, albümin, antitrombotik ajanlar, düşük doz aspirin, dipiridamol, heparin, antitrombin-3, prostosiklin infüzyonu, immünosüpresif ajanlar, steroidler, taze donmuş plasma infüzyonları, exchange plasmaferez, diyaliz .

Preeklampsi ve HELLP sendromu ile komplike gebelikler anne ve fetüs için çok riskli sonuçlar doğurabilir. Bu hastaların çoğu kan ve kan ürünlerinin tranfüzyonu nedeni ile akut böbrek yetmezliği, akciğer ödemi ve karaciğer rüptürü gelişimi açısından risk altındadırlar. Ayrıca bu gebelikler daha yüksek oranlarda plasentanın erken ayrılması ve kanama-pıhtılaşma bozukluğuna bağlı aşırı kanama riski taşırlar.

HELLP sendromu doğum öncesi ve doğum sonrası dönemde gelişebilir. Doğumdan sonra HELLP sendromu genellikle 48 saat içinde görüldüğü halde, birkaç saat içinde de ortaya çıkabilir, bir haftaya kadar da HELLP sendromunun gelişebileceği bildirilmiştir.

Preeklampside Hemodinamik Değişiklikler

Doppler Kan Akımı Çalışmaları:

Hem 18 ve 20. hem de 24. gebelik haftalarında anormal uteroplasental Doppler kan akımı preeklampsiyi ortaya koymak açısından önemlidir ve diastolik notchun varlığı yüksek riskli populasyonu ayırtetmek ve daha yakın monitörize etmek açısından önemlidir.

Preeklampsinin Tedavisi

Preeklampside tek küratif tedavisi doğumdur.

Tedavi planlanırken mutlaka anne güvenliği düşünülmeli, mümkünse doğum fetus matürasyonunu tamamlayana kadar ertelenmeye çalışılmalıdır.

Hafif Preeklampsi

İdeal olarak hastalar preeklampsi tanısı aldıkları zaman fetal ve maternal kondisyonun değerlendirilmesi için hastaneye yatırılmalıdır. Preeklampsi uteroplasental kan akımının azalması ile birlikte olabilir. Anne plasenta dekolmanı veya konvülsiyonların gelişmesi açısından risk altında olabilir.

Hafif preeklampsili hastalarda gestasyonel yaş term veya terme yakınsa , servikal Bishop skoru uygunsa doğum eylemi indüklenmelidir. Gebeliğin 40. gebelik haftasının üzerinde devamına izin verilmemelidir.

37 haftadan küçük gebelikler hospitalize edildikten sonra antihipertansif ilaçlar ve sedatifler kullanılarak tedavi edilir.

Hafif preeklampsili tüm hastalar hastanede takip edilmelidir.

Hastalara tuzu azaltılmış diyet verilir ve aktivite kısıtlamasına gidilmez.

Diüretik ve antihipertansif ilaç başlanmaz ve sedatifler kullanılmaz.

Maternal ve fetal iyilik hali değerlendirilir.

Fetal değerlendirme için her üç haftada bir fetal gelişimi izlemek için USG, günlük fetal hareket sayımı, her hafta NST ve eğer gerekirse biyofizik skorlama yapılır.

Maternal değerlendirme için günde 4 kez kan basıncı ölçümü, maternal kilo alımının takibi, günlük ödem takibi yapılır. Ek olarak hastalar ilerleyici başağrısı, görme bozuklukları ve epigastrik ağrı açısından sorgulanırlar.

Labaratuvar testleri 2 günde bir spot idrarda protein, hematokrit ve trombosit sayımı, haftada bir veya iki kez KCFT yi içerir.

Erken gebelik haftalarında fetüsün iyilik halinin devam etmesi halinde, 24 saatte 500 mg.ı geçmeyen proteinüri, başağrısı-görme bozukluğu veya epigastrik ağrı gibi maternal semptomların olmaması şartıyla eğer hastanın kan basıncı stabilse hasta taburcu edilip hergün fetal hareketleri sayması ve eklamptik semptomlara dikkat etmesi konusunda uyarılarak taburcu edilir ve haftada iki kez kontrollere çağırılır. Hastalığı ilerlerse, akut hipertansiyon gelişirse veya idrarda proteinüri artarsa tekrar hastaneye yatırılır.

Ciddi Preeklampsi

Hastalık 34. gebelik haftasından sonra gelişmişse veya 34.gebelik haftasından önce maternal veya fetal distres ortaya çıkmışsa doğum gerçekleştirilmelidir. Ayrıca, 35.gebelik haftasından önce su kesesinin açılması, aktif eylem, ciddi fetal gelişme geriliği varlığında da doğuma karar verilmelidir. Doğuma karar verildiği durumlarda hastayı konvülsiyonlardan korumak için parenteral tıbbi tedavi başlanır, maternal kan basıncı güvenli sınırlarda kontrol altına alınır, doğumu hızlandırmak için eylem indüklenir.

Tedavi için gestasyonel yaş esas alınır.

İzlem sırasında konvülsiyonları önlemek için devamlı MgSO4 infüzyonu yapılır.

Gebenin değerlendirilmesi: kan basıncı, kalp hızı, idrar çıkışının devamlı izlenmesi, serebral statünün değerlendirilmesi, epigastrik ağrının değerlendirilmesi parametrelerini içerir. Labaratuvar değerlendirmeleri trombosit sayımı ve KCFT yi içerir. Fetal değerlendirme: Devamlı fetal kalp hızı monitörizasyonu, biyofizik profil skorlaması, fetal gelişimin takibi için  ultrasonografi ilefetal değerlendirme yapılır.

İlerleyici ciddi hipertansiyon, gebenin veya fetüsün durumun bozulması halinde doğum 24 saat içinde gerçekleştirilmelidir. Bu durumlarda fetal akciğer matüritesi, gebelik haftası düşünülmez.

Ayrıca aktif eylemdeki hastalar, gestasyonel yaşı 35 haftadan büyük olanlar, 33-35 haftalarda amniyosentezi matür gelen olgular da 24 saat içinde doğurtulmalıdır.

Amniyosentezi immatür gelen 33-35 gebelik haftasındaki hastalara fetal akciğer matüritesinin hızlanması için steroid verilir, maternal veya fetal kondisyonda bozulma olmaması durumunda steroidin son dozundan 24 saat sonra doğum planlanır.

Ciddi preeklampside 28-32 haftalar arasında tedavi izlem periyodu hastaların verdiği klinik cevaba göre kişiselleştirilir.

Tüm hastalara fetal akciğer matüritesini hızlandırmak için kortikosteroid verilir.

İzlem periyodundan sonra antihipertansif tedavi verilmeden diastolik kan basıncı 100mmHg. altında kaydediliyorsa MgSO4 kesilmelidir, tüm hastalar fetal akciğer matüritesi sağlanana kadar yüksek riskli gebelikler bölümünde çok yakın takibe alınmalıdırlar. Hospitalizasyon boyunca antihipertansif ilaçlarla diastolik kan basıncı 90-100 mmHg. arasında tutulmalıdır.

Hergün maternal ve fetal iyilik hali değerlendirilmelidir.

Genellikle hastaların çoğu 2 hafta içinde doğuma alınır. Magnezyum tedavisi dozu dikkatli bir şekilde monitorize edilmelidir. Aksi halde doz arttıkça konuşma bozukluğu, solunum güçlüğü, kardiyak arrest, patella refleks kaybı gibi toksisite belirtileri ortaya çıkar.

Eklampsi

Preeklampsi semptom ve bulgularına diğer serebral kondisyonlarla ilişkili olmayan koma veya konvülsiyonların eklenmesi durumudur.

Nedenleri:

Eklampsi tedavisindeki büyük ilerlemelere rağmen, patofizyolojisi halen karanlıktır. Eklampsi multipl organ sistemlerinde

fonksiyonel bozukluklarla seyreder. Eklampside değişik kardiyovasküler, hematolojik, böbrek, karaciğer, beyin gibi organ ve

sistemlerdeki bozukluklar ortaya çıkar.

Eklampsi gelişen gebe kadınlarda, çok yüksek kan basıncı, 4+proteinüri, generalize ödem ve patellar hiperrefleksi tespit edilebileceği gibi; proteinüri ve ödem olmaması, derin tendon refleklerinin normal olması gibi çok çeşitli klinik tablolar da görülebilir.

Genellikle eklampsi için ilk uyarıcı işaret son trimesterde haftalık takiplerde aşırı kilo artışının kaydedilmesidir. Eklampsi için hipertansiyon esastır, tanı için ödem veya aşırı kilo artışı olması gerekmez. Yine eklampsi belirgin proteinüri ile beraberdir. Konvülsiyonlarn gelişmesinden önce eklamptik birçok hastada başağrısı, görme bozuklukları, sağ üst kadranda veya epigastrik bölgede ağrı şikayetlerinden bir veya birkaçı gelişir.

Çok nadiren 20.gebelik haftasından önce veya doğumdan 48 saat sonra atipik eklampsi ortaya çıkabilir.

Eklampsi primer olarak genç primigravidlerin hastalığıdır.

Koma veya konvülsiyonların gelişimi serebral ödem, iskemi, hemoraji veya transient vazospazm ile ilgili olabilir.

Tedavi

Önce konvülsiyonlar kontrol altına alınır ve hasta bilincini kazandıktan sonra tekrar genel bir değerlendirmeye alınır. Hasta stabilleştikten sonra oksitosinle doğum başlatılır. Eklampsinin tedavisi doğumdur. Eğer serviks uygunsa 30 haftanın altındaki gebeliklerde de oksitosin doğumu başlatmak için kullanılmalıdır. Serviksin uygun olmadığı hastalarda 30 hafta veya altındaki gebeliklerde MgSO4 ile hastanın durumu düzeltildikten sonra sezaryen ile doğum planlanmalıdır.

Eklamptik Konvülsiyonların Tedavisi

Oksijenize edilir. Konvülsiyonları kontrol altına almak için MgSO4 başlanmalıdır.

Konvülsiyonlar sırasında gebe kadına olabilecek travmaları ve aspirasyon riskin önlemek için önceden tedbirler alınmalıdır.

Eklamptik primigravid (ilk gebeliği olan) kadınlarda ciddi komplikasyonlar, multipar (birden fazla doğum yapan) kadınlara göre daha düşük insidanstadır. Bu durum, multipar gebelerde kronik hipertansiyon ve altta yatan böbrek hastalığının daha yüksek oranlarda görülmesinden kaynaklanır. Ayrıca böbrek yetmezliği insidansı da multipar eklamptik hastalarda primigravidlere göre daha sıktır.

Eklamptik kadınların fetuslarında sık karşılaşılan riskler, plasentanın erken ayrılması, erken doğum, gelişme geriliği ve konvülsiyonlar sırasında beynin oksijensiz kalmasıdır. Fetüsün kısa süreli bile olsa oksijensiz kalması serebral palsi ve mental retardasyon (zeka geriliği) nedeni olabilir.

Op. Dr. Kutlugül Yüksel

Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı

Eskişehir Yolu, 9. km, No: 266,

Tepe Prime, C Blok, No: 45, ANKARA

0312 4258530

0312 4258550

www.kutlugulyuksel.com.tr

www.ankarakadindogumcu.com

Not: Yukardaki makale yalnızca bilgilendirme amaçlıdır. Burada yer alan hiçbir ilaç doktor kontrolü olmadan kullanılamaz.

 

 

 

Erken Yumurtalık Yetmezliğinde Önlem Şart!

01 Kasım 2012 Yazan  
Kategori Sağlık

Bahçeci Sağlık Grubu Fulya Tüp Bebek Merkezi Kadın Hastalıkları Uzmanı Op.Dr. Güvenç Karlıkaya erken Yumurtalık yetmezliğine sebep olan faktörleri açıkladı: “Kanser veya başka hastalıklar nedeniyle kullanılan ilaçların Yumurtalık üzerine yaptığı zararlı etkiler, yumurtalıklara çeşitli nedenlerle yapılan operasyonlar bu rahatsızlığı gündeme getirir. Tedavisi olmadığı için rahatsızlık meydana geldiğinde mutlaka önlem almak gerekir.”

Yumurtalıklar, her ay düzenli olarak yeni bir üreme fonksiyonu oluşturmak üzere çalışan organlardır. Yumurtalık içerisinde gözle görülemeyecek kadar küçük yumurtaların her ay büyüyüp olgunlaşması sonucunda ya gebelik ya da düzenli adet kanamaları oluşur. Bu fonksiyon kadının üreme çağı boyunca düzenli olarak çalışmaktadır. Bahçeci Sağlık Grubu Fulya Tüp Bebek Merkezi Kadın Hastalıkları Uzmanı Op.Dr. Güvenç Karlıkaya konu hakkında bilgi verdi:
“Belli yaşlarda, primordial folikül denilen bu küçük yumurtaların azalması ve tüketilmesi sonucunda, adetlerin kesilmesi yani menopoz dediğimiz olay meydana gelmektedir. Ortalama 48 ila 52 yaşları arasında meydana gelen bu olay kadının normal yaşam döngüsünün bir parçasıdır.

Erken menopoz nedir?

Ancak bazı kadınlar çeşitli nedenlere bağlı olarak, menopozu daha erken yaşamaktadırlar. 40 yaşından önce bir kadının kalıcı olarak adetten kesilmesi ” erken menopoz” adını alır. Günümüzde kadınların yaklaşık %10 nu 45 yaş, %2 si de 40 yaş altında adetten kesilmektedirler.

Op.Dr. Güvenç Karlıkaya şunları söyledi: “İster normal menopoz dönemi olsun isterse erken menopoz olsun, üreme fonksiyonlarının yani gebe kalma şansının menopoza yaklaşırken yıllar öncesinde azalmaya başlaması dikkat çekici bir durumdur. Azalan Yumurtalık kapasitesi gebelik şansını da azaltır. Başka eşlik eden nedenlerle gebe kalma sorunu yaşayan kadınlarda bu durum daha büyük bir problem olarak karşımıza çıkar. Eğer bu olay erken yaşlarda oluşursa buna ‘erken Yumurtalık yetmezliği’ adı verilmektedir.

Erken Yumurtalık yetmezliği neden oluşur?

Erken Yumurtalık yetmezliği genellikle tek tek oluşan olgulardır ve şu andaki bilgilerimizle bir çok olguda neden ortaya çıkarılamamaktadır. Ancak, aynı ailelerde, birinci derece akrabalarda (anne, abla gibi) sıklıkla görülmesi, o aileyi etkileyen bir genetik faktörün önemli olduğunu göstermektedir. Yine, kromozom bozuklukları özellikle X kromozomunun kırıkları, eksiklikleri, mutasyonları %5 ila 10 olguda sorumlu tutulmaktadır. Bunun dışında da, üreme fonksiyonları ile ilgili diğer genlerde ve kromozomlardaki bazı değişikliklerin erken Yumurtalık yetmezliği ile ilgili olduğu bilinmektedir. Diğer yandan, özellikle vücudun diğer hormon üreten organlarının, örneğin tiroid bezi, böbrek üstü bezi veya şeker metabolizması ile ilgili organların hastalıklarında, bu durumla daha sık karşılaşılması, vücudun hormon üreten organlara karşı genel bir tepki hastalığının (otoimmun hastalıklar) olabileceğini bize göstermektedir.

Erken Yumurtalık yetmezliğinde, üzerinde durulması gereken bir diğer faktörde iatrojenik yani dışardan oluşturulan yetmezliklerdir ki, bunlar arasında en önemli sırayı kanser veya başka hastalıklar nedeniyle kullanılan ilaçların, kemoteröpatik ajanların Yumurtalık üzerine yaptığı zararlı etkiler ve yumurtalıklara çeşitli nedenlerle yapılan operasyonlar gelmektedir.

Erken Yumurtalık yetmezliği nasıl anlaşılır?

Erken Yumurtalık yetmezliğinin kendine özgü bir belirtisi yoktur, bazen hiç fark edilemeyebilinir. Ancak, klasik menopoz öncesi belirtiler yani adet sürelerinin kısalması veya uzaması, adet miktarındaki değişiklikler genellikle görülebilmektedir. Hastalar çoğunlukla doktora adet düzenindeki değişimler nedeniyle veya gebe kalmada sorunlar yaşadığı için gelmekte, yapılan muayene, ultrason ve hormon bulguları sonucunda tanı konulmaktadır.

Erken Yumurtalık yetmezliğinin tedavisi var mıdır?

Şu andaki klasik bilgilerimize göre, yumurtalar sadece daha doğmadan anne karnında iken oluşmakta daha sonra yeni yumurta oluşumu gerçekleşmemektedir. Erken Yumurtalık yetmezliği, yumurtaların azalması veya tükenmesi neticesinde ortaya çıktığı için, her ne sebepten olursa olsun bu durumu geri çevirebilmek mümkün olmamaktadır. Durum saptandığında, ilk olarak hastayı bilgilendirmek, bundan sonraki yaşamında alması gereken önlemleri anlatmak, olası faktörleri araştırmak, örneğin kromozomal bir problem varsa bunun başka olası problemlere yol açmasını engellemek, tiroid, böbrek üstü bezi ile birlikte giden bir problem varsa, kadının sağlığını etkileyecek bu problemlerin önlemini almak gerekmektedir. Adet düzensizliği veya kesilmesi varsa hormon tedavileri ile kontrol altına almak mümkün olabilmektedir.

Erken Yumurtalık yetmezliği olan veya riski olan kadınlara neler tavsiye edilmelidir?

Bu durumdaki kadınlar için en önemli sorun, çocuk sahibi olmak, bunun için planlama yapmak olmaktadır. Günümüzde, kadınların sosyal hayatta ve iş yaşamında yerlerinin genişlemesi nedeniyle gebelik planlamaları daha geç yaşlara kalmaktadır. Dolayısıyla erken Yumurtalık yetmezliği riski olan bir kadında bu durum daha büyük ve bazen geri dönülemez sorunlara yol açabilmektedir.

Özellikle yakın aile bireylerinde, erken Yumurtalık yetmezliği problemi bulunan, herhangi bir nedenle, yumurtalıklara zarar verebilecek bir tedavi veya operasyon geçirenlere yumurtalıklarının durumu hakkında özellikle otuzlu yaşlarının başlarında bilgi sahibi olmalarını öneriyoruz. Yapılacak ultrason muayeneleri, hormon ölçümleri ve özellikle Yumurtalık rezervini en iyi bir şekilde yansıtan AMH hormon ölçümleri bize bu konuda bilgi verecek ve kadının gebelik konusundaki planlarını yaparken bunu da göz önünde bulundurmasını sağlayacaktır. Operasyon veya kemoterapi alacak kişilerin bu işlemler öncesinde üreme fonksiyonlarını korumaya yönelik Yumurtalık dokusu dondurulması, yumurta veya embriyo dondurulması gibi konularda bilgilendirilmesi hayati önem taşımaktadır.

Kalp Hastaları Kurban Bayramında Nelere Dikkat Etmeli?

01 Kasım 2012 Yazan  
Kategori Sağlık

Diyete özellikle dikkat etmesi gereken hastalarımız; koroner kalp hastalığı diye tanımladığımız kalbin kendisini besleyen damarlarda hastalık tespit edilmiş olanlar, kalp yetmezliği olanlar ve hipertansiyonu olan hastalarımızdır.
Medicana Konya Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Ahmet SOYLU, Ayrıca, herhangi bir kalp hastalığı olsun ya da olmasın şeker hastalığı olanlar, böbrek hastalığı olanlar ve kolesterol yüksekliği olan hastalarında diyetlerine dikkat etmeleri gerektiğini tekrar hatırlatmak isterim.

SOYLU,Maalesef diyete uymanın en zor olduğu zaman dilimleri müslümanlar olarak her yıl dörtgözle beklediğimiz ve büyük bir sevinçle kutladığımız ramazan ve özellikle de et ve sakatat tüketiminin çok arttığı kurban bayramlarıdır. Elbette kurban bayramının olmazsa olmazı olan et ürünlerini yukarıda bahsettiğimiz hastalıkları olan hastalarımız da yiyebilir, fakat ölçüyü kaçırmamakşartıyla. Herşeyden önce etin yağsız kısımları seçilmelidir.
Uzmanı Doç. Dr. Ahmet SOYLU, Ayrıca kuyruk yağı ve tereyağı kullanılarak yapılan kavurma yerine ızgara veya haşlama et tercih edilmelidir.

Kolesterolden çok zengin olan sakatatlar ancak tadımlık olarak tüketilebilir. Karnımızı tıka basa doldurmaktan kaçınmalı ve mutlaka et yemeklerinin yanında sebze ve salata gibi bitkisel gıdaları da ihmal etmemeliyiz. Kalp yetmezliği ve hipertansiyonu olan hastalar bu önerilere ilave olarak ayrıca tuz tüketimini artırmamaya da mutlaka dikkat etmelidirler. Özellikle şeker hastaları tatlı tüketiminde daha özenli olmalıdırlar. Ayrıca böbrek ve/veya gut hastalığı olanların aşırı protein tüketimi nedeniyle sıkıntı yaşayabileceklerini de hatırlatmak gerekir.

SOYLU,Elbette hastalarımız için en doğrusu her zamanki diyete bayramlarda da devam edebilmektir. Ayrıca herhangi bir hastalığımız olmasa bile bayramlar da dahil her zaman sağlıklı beslenme kurallarına uymaya çalışmalıyız. Tüm islam aleminin kurban bayramını tebrik eder, sağlıklı ve huzurlu nice bayramlar geçirmemizi temenni ederim.

Kurban Bayramı’nda Gıda Zehirlenmelerine Dikkat

01 Kasım 2012 Yazan  
Kategori Sağlık

Rommer Fizik Tedavi Rehabilitasyon Merkezi Diyetisyeni Gözde Alp, etlerin bozulma riski çok yüksek bir gıda olduğuna dikkat çekerek, Kurban Bayramı’nda tüketilen et miktarı kadar saklama koşullarına da dikkat edilmesi konusunda uyardı. Diyetisyen Gözde Alp, gıda zehirlenmelerine karşı, etlerin küçük parçalara ayrıldıktan sonra yağlı kağıt veya kalın alüminyum kağıtlara sarılarak depolanması gerektiğini söyledi.

Rommer Diyetisyeni Gözde Alp, Kurban Bayramı’nda et tüketiminin yanı sıra hamur işleri ve tatlıların tüketiminde ciddi artışlar görüldüğünü belirterek, “Kırmızı et iyi bir protein ve B₁₂ kaynağıdır. Tüketimi çok önemlidir; ancak kolesterol içeriklerinin de yüksek olduğunu göz önünde bulundurarak her zaman olduğu gibi dikkat etmemiz gereken şey tükettiğimiz miktardır. ” dedi.
Etlerin bakteriler için de ideal bir besin olduğunu söyleyen Gözde Alp, etlerin içerdiği besin öğeleri, su aktivitesi ve pH derecesinin bakterilerin çoğalması için çok uygun olduğunu anlattı. Alp, sözlerini şöyle sürdürdü; “Etler bozulma riski çok yüksek olan gıdalardır. Bu da gıda zehirlenmelerine neden olabilmektedir. Kurban Bayramında tükettiğimiz etin miktarının yanında saklama koşullarına ve hijyenine de dikkat etmemiz gerekmektedir. Evlerde dondurulacak etler küçük parçalara ayrıldıktan sonra yağlı kağıt veya kalın alüminyum kağıtlara sarılarak depolanmalıdır.”

KİLO ALIMINA DİKKAT

Gözde Alp ayrıca bayramda kilo alımını önlemek veya en aza indirmek için şu uyarılarda bulundu;
Su tüketmeyi ihmal etmeyin
Mutlaka kahvaltınızı yapın
Gittiğiniz her yerde çikolata/ şeker tüketmeyin
Size ikram edilen tatlıları eşinizle, çocuğunuzla, arkadaşlarınızla paylaşın
Kilo vermek ve sağlığımızı korumak için en büyük yardımcımız olan fiziksel aktiviteyi ihmal etmeyin.

Çocuğumun Boynunda Şişlik Var!

01 Kasım 2012 Yazan  
Kategori Sağlık

Lenf bezleri nedir, nerelerde bulunur?

Lenf bezleri, bağışıklık sisteminin birer parçasıdırlar. İçinde lenfosit dediğimiz hücreler ağırlıklı olarak yer alır. Bedenimizde yaklaşık 600 adet lenf bezi bulunur. Bunların çoğu göğüs boşluğu ve karın boşluğu içinde bulunur. Ancak önemli bir kısmı da boyun, koltuk altı ve kasıkta bulunurlar. Boyunda olan lenf bezi şişmeleri sıklıkla hastanelere başvuru nedenidir.

Çocuklarda lenf bezleri neden şişer?

Her enfeksiyon durumunda, başta en yakın lenf bezleri olmak üzere bir kısım lenf bezlerinde büyümeler olur. Bunun nedeni, özellikle içinde yer alan lenfosit dediğimiz hücrelerin sayısal artışıdır. Lenf bezinde diğer patolojik değişiklikler de büyümeye katkıda bulunur. Deri altında mercimek ya da nohut büyüklüğünde ele gelirler. Bazen 1-2 cm’i bulabilir.

Çocuklar, ağırlıklı olarak viral veya bakteriyel üst solunum yolu enfeksiyonu (farenjit, tonsillit, rinit) geçirdiklerinden, bu bölgeye en yakın boyun lenf bezleri şişer. Burası tam çene köşemizin altına uyan bölgedir. Bu lenf bezleri muayenede ağrılı olmayıp ultrasonda tipik görüntü verirler.

Bu tür lenf bezi büyümeleri, 6-8 haftada gerilemeye başlar ve tamamının kaybolması 8-12 haftayı bulur. Bunlara normalde antibiyotik tedavisi vermemekteyiz.

Yukarıda tanımlanan tarzda lenf bezi büyümeleri genelde solunum yolu enfeksiyonu yapan virüslere bağlı olmakla beraber, ülkemizde sık görülen EBV enfeksiyonu da buna yol açar.

Bir lenf bezi şişmesi ağrılı olup çocuk dokunulmasını istemiyorsa ve ateş varsa, buna lenf bezi iltihabı (lenfadenit) diyoruz. Bu tür durumlar, akut, subakut ya da kronik olabilir. Akut olanlar genelde çocuğun genel durumunu bozarlar ve hızlıca değerlendirilmeleri gerekir. Antibiyotik tedavisi genelde başarılıdır. Uygun antibiyotik tedavisi verilmezse veya hiç tedavi edilmezlerde bunlar abseleşirler. Bu durumda da cerrahi olarak tedavi edilmesi gerekir.

Subakut veya kronik lenf bezi büyümeleri ise daha spesifik büyümelerdir. Örneğin sol kola verem aşısı uygulanması sonrası nadiren (3-4/100.000) koltuk altında ve boyunda bu tür bir lenfadenit gelişebilir. Bunun dışında, atipik mikobakteri enfeksiyonları, toksoplazmozis, diş çürükleri ve kedi tırmığı hastalığı da lenf bezlerini büyütürler. Bazen nedeni belirsiz olan Kikuchi-Fujimoto hastalığı gibi durumlarda da lenf bezleri büyüyebilir. Atipik mikobakteri enfeksiyonları da çocuklarda sıktır. Ülkemizde toksoplazmozis yaygındır. Kedi tırmığı hastalığı ise özellikle 6 aydan küçük yavru kediyle temas durumunda gözlenebilir. Kedinin tırmalaması her zaman gerekli değildir.

Subakut ve kronik lenf bezi büyümelerinde lenf bezleri serttir, hareket etmeyebilir. Kötü huylu bir tümör sanılabilirler. Yukarıdaki nedene bağlı durumlarda antibiyotik tedavisi düşünülür.

Bir bölgedeki lenf bezleri giderek büyüyerek şişerlerse, lastik silgi sertliğinde veya daha sert ele gelirlerse; buna ateş, kilo kaybı, gece terlemeleri, halsizlik, çabuk yorulma, deride kanamalar eşlik ederse ayrıntılı incelenmesi gerekir. Bu tür bir klinik tabloda kötü huylu tümörler akıla getirilmelidir.

Bu tür lenf bezi şişmeleriyle gelen çocuklarda mutlaka ayrıntılı boyun ve/veya karın ultrasonografisi, akciğer grafisi, kan testleri, periferik yayma değerlendirilmesi yapılması gerekir.

Özetle, çocuklarda boyunda lenf bezi şişmeleri çok sıktır. Bu nedenle de hastaneye başvuran aile sayısı fazladır. Halbuki çoğu basit nedenlere bağlı olup ayrıntılı inlemelere gerek yoktur. Bunun dışında kalan lenf bezi şişmelerinde uzman görüşü almak gerekir.

Literatür:

1- M. Kantar, B. Kadıoğlu, M. Hekimgil, S. Soydan, S. Aksoylar, N. Çetingül, S. Kansoy. Çocuklarda lenfadenopati ayırıcı tanısında seyrek görülen bir durum: Kikuchi-Fujimoto hastalığı. Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Dergisi 2008: 51: 153-157.

Prof. Erdem Yeşilada’dan ”İyileştiren Bitkiler”

01 Kasım 2012 Yazan  
Kategori Sağlık

Bitkilerle tedavi, en çok istismar edilen konuların başında geliyor. Piyasada ne ararsanız var! Konuyla alakasız profesör unvanlarıyla ahkâm kesenler, her derde deva pazarlayanlar, ‘çakma’ ürünleri mucize diye lanse edenler… Halkın güvenini zedeleyen müthiş bir bilgi kirliliği… Oysa insanların talebi çok net: Konunun uzmanı güvenilir bir isimden güvenilir bilgiler!

Prof. Erdem Yeşilada tam da Türk halkının aradığı isim. Kendisi Yeditepe Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Farmakognozi ve Fitoterapi Ana Bilim Dalı Başkanı. Yani ‘bitkilerle tedavi’ konusunun tam göbeğinde bir uzman. Bu alana ilişkin en son bilimsel bulguları yakından takip eden bir araştırmacı akademisyen. ‘Halk ilaçları’ ile ilgili saha çalışmaları yapıyor. 40 yıllık birikime sahip, onlarca makalesi ve kitabı var.

Prof. Yeşilada bu kitabında ‘Hangi hastalığa hangi bitki iyi gelir ve nasıl kullanılmalıdır?’ sorusunun yanıtını veriyor. Merak edilen konulara açıklık getiriyor. Sansasyona kaçmadan kanıta dayalı konuşuyor, doğruyu-yanlışı ayırıyor. Önerdiği her reçeteyi bilimle destekliyor. Ülkemizde bitkilerle tedavi konusuna ‘son nokta’yı koyuyor!

BU KİTAPTA BU HASTALIKLARA DOĞAL ÇÖZÜM VAR:

Alzheimer, anne sütü eksikliği, bağışıklık zayıflığı, bebeklerde gaz sancısı, beyin yaşlanması, böbrek taşı ve kumu, dikkat eksikliği, diş çürükleri, diyabet, diyabetik yaralar, diyabetlilerde yüksek tansiyon, eklem romatizması, erkeklerde cinsel sorunlar, sperm kalitesizliği, saç dökülmesi, göz kapaklarında yangı, gut, güneş yanıkları, hamilelerde bulantı ve kusma, hemoroit, idrar yolu hastalıkları, insülin yüksekliği, yüksek kolesterol, trigliserit yüksekliği, iştahsızlık, kabızlık, kalp ve damar hastalıkları, kan şekeri yüksekliği, karaciğer hasarları, karaciğer kanseri, kemik erimesi, kemoterapiye bağlı bulantı ve kusma, kireçlenme, kronik kalp yetmezliği, meme kanseri, menopoz dönemi şikâyetleri, osteoartrit ağrıları, pankreas kanseri, Parkinson, prostat büyümesi, regl sancıları, bacak şişliği, sınavlarda başarısızlık, sigara tiryakiliği, stres, sonbahar ve kış hastalıkları, uykusuzluk ve yorgunluk, şişmanlık, taşıt tutmasında bulantı ve kusma, ülser, demir eksikliği, aşırı yağlanma, erken yaşlanma.

HAYATINI BİTKİLERE ADAMIŞ BİR BİLİM İNSANI: PROF. DR. ERDEM YEŞİLADA

1949’da Zonguldak’ta doğdu. Hacettepe Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’nde 1972’de lisans eğitimini tamamladı.

Doğal kaynaklı ilaç bilimi olan Farmakognozi dalında eğitim ve araştırma faaliyetlerini 1972-1988 yılları arasında Hacettepe Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’nde, 1988-2005 yılları arasında da Gazi Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’nde sürdürdü. 2005 yılından itibaren Yeditepe Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’nde görev yapmaya başladı.
1987 yılında Doçent ve 1993’te Profesör unvanı aldı. Halen Yeditepe Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Farmakognozi ve Fitoterapi Ana Bilim Dalı Başkanlığı görevini sürdürmektedir. Japonya (Kyoto University ve Tokushima University), İngiltere (University of London), İsveç (Uppsala University) ve Özbekistan’da araştırma faaliyetlerinde bulundu. Halk ilaçları ile ilgili saha çalışmaları (Etnobotanik), halk ilaçlarının biyolojik etkileri (Etnofarmakolojik), kimyasal bileşimleri (Fitokimyasal) ve Fitoterapi üzerinde ulusal ve uluslararası bilimsel dergilerde yayımlanmış 340 kadar makalesi bulunmaktadır.

2005 yılından beri bir ulusal gazetede köşe yazarlığı yapmaktadır. Prof. Yeşilada evli ve 2 çocuk babasıdır.

‘İYILEŞTIREN BITKILER’ TEKNİK ÖZELLİKLER

Yazar: Prof. Erdem Yeşilada
Yayınevi: Hayykitap – 193
Kategori: Hayat Güzeldir – 23
Türü: Bitkisel Tedavi
Birinci baskı: Ekim 2012
Sayfa sayısı: 384
Ebat: 15,5 x 23 cm
Fiyatı: 27 TL
ISBN: 978-605-4325-98-6
Barkod: 9786054325986

Taylan Kümeli, Wyndham İstanbul Kalamış Marina’da

01 Kasım 2012 Yazan  
Kategori Sağlık

Türkiye’nin ünlü Beslenme ve Diyet Uzmanı Taylan Kümeli, dünyanın en büyük otel zincirlerinden Wyndham Hotels Group’un İstanbul halkası Wyndham İstanbul Kalamış Marina’da sizlerle buluşacak.

Beslenme ve Diyet Uzmanı Taylan Kümeli, 15 Ocak 2013 tarihinden sonra Uluslararası ABD’li Wyndham Oteller Grubu’nun yeni oteli Wyndham İstanbul Kalamış Marina Blue Harmony SPA’da her Pazartesi saat 13.00-18.00 saatleri arasında sağlıklı bir yaşamın kapılarını aralamak için sizleri bekleyecek.

Anadolu kıtasındaki eşsiz lokasyonuyla dikkat çeken Wyndham İstanbul Kalamış Marina, Wyndham hizmet kalitesini taçlandırdığı Blue Harmony Spa’nın üyeleri ise Taylan Kümeli tarafından hazırlanan ilk detox paketine %10, ikinci pakete ise %15 indirimle sahip olacak.

Taylan Kümeli kişiye özel olarak hazırladığı programlarla vücutta daha sağlıklı bir hayata adım atmanın sırlarını sizlerle paylaşacak. Beslenme alışkanlıklarını yaşam boyu uygulanabilecek sağlıklı beslenme ilkeleri yönünde değiştirmeyi amaç edinen Taylan Kümeli, tek tek yaptığı incelemeler sonucunda sizler için sizlere özel beslenme listeleri hazırlayacak. Kümeli, hazırladığı bu listelerle kilo vermek isteyenlere de yardımcı olacak.

Tatil Dönüşü Adaptasyon Güçlüğü mü Yaşıyorsunuz?

01 Kasım 2012 Yazan  
Kategori Sağlık

Yılın en son, uzun resmi tatili de bitti. Dönüşte yaşanan bu duygu halini ” tatil depresyonu” olarak adlandıran Anadolu Sağlık Merkezi Uzman Klinik Psikolog Aylin Sezer, dinlenmiş zihin ve beden ile dönüşün, bu problemleri yaratan nedenleri çözmek için bir fırsat olarak değerlendirilmesi gerektiğini belirtiyor.

Çalışan kişiler ve öğrenciler için tatil, özlemle beklenen ve büyük beklentilerle planlanan bir ara. Ne kadar yoğun bir iş veya okul yaşamımız varsa, tatile, dinlenmeye, her şeye bir ara vermeye ihtiyacımız da bir o kadar fazla oluyor. Anadolu Sağlık Merkezi Uzman Klinik Psikolog Aylin Sezer, “nasıl vücudumuzun gün boyunca harcadığı enerjiyi geri kazanmak için, yemek yiyor ve uyuyorsak, bedenimizin ve zihnimizin aynı şekilde tatile de ihtiyacı var” diyor.

Tatilde gittiğimiz yer, yaptığımız aktiviteler, hatta yediğimiz yemeklerin bile günlük rutinimizin dışında olduğu için bize iyi geldiğini belirten Uzman Klinik Psikolog Aylin Sezer , keşfetmenin, öğrenmenin ve denemenin, heyecanı ve yapılan aktiviteden alınan doyumu artırdığını söylüyor.

SIKINTILARI OLAN KİŞİLERDE DAHA YOĞUN YAŞANIYOR

Psikolog Aylin Sezer, ‘tatil depresyonu’ olarak adlandırılan duygu halini şöyle açıklıyor:
“Tatil depresyonu, tatil dönüşü işe veya okula başlama sonrasında hissedilen olumsuz duygulardır. Eski, alışıldık düzene geri dönmek, artık heyecanlandırmayan yaşamsal gereklilikleri yerine getirmekle uğraşmak karamsar duygulara neden olabiliyor. Bu duygu halinin yaptıkları işle, yaşadıkları yerle veya ilişkileriyle zaten sıkıntıları olan kişilerde daha yoğun yaşandığını gözlemliyoruz. Tatili, tüm bu sıkıntılardan bir kaçış için seçen kişiler dönüşte bu sorunların aynı şekilde kendilerini beklediğini gördüğünde zihinsel, duygusal, hatta bedensel sıkıntılar yaşayabiliyorlar. Tahammülsüzlük, konsantrasyon güçlüğü, çabuk sinirlenme veya ağlamanın yanında, uyku ve iştah düzensizliği, tanımlanamayan ağrılar, sabahları yorgun kalkma da tatil sonrası yaşanabilen sıkıntılardan bazıları.”

TATİLİ BİR KAÇIŞ DEĞİL, DİNLENME OLARAK GÖRMELİ

Tatili, sıkıntılardan kaçıştan çok vücudu ve zihni dinlendirmek, yeni şeylerle tanıştırmak, keşfetmek için ayrılan bir zaman olarak görmek gerektiğini dile getiren Psikolog Aylin Sezer, bireysel ihtiyaçların farkında olmanın önemine dikkat çekiyor:
“Kişinin yalnız kalmaya, sessiz, sakin bir ortamda olmaya ihtiyacı varsa, bu ihtiyaca uygun bir tatil planlamak gerekli. Öte yandan, kişinin ihtiyacı, zevk, enerji aldığı şey, yeni yerler görmek, yeni insanlarla tanışmaksa, yine bu ihtiyaca yönelik hareket etmeli.”

TATİL DÖNÜŞÜ YAŞANAN BU SIKINTININ NEDENİNİ BULUN

Anadolu Sağlık Merkezi Uzman Klinik Psikolog Aylin Sezer, tatil süreci nasıl geçerse geçsin dönüş zor geldiğinde bunun sebeplerini bulmaya çalışmanın önemli olduğunu söylüyor. Sezer, “tahammülsüzlük, sinirlilik, uyku, iştah bozuklukları, dönülen iş veya ev ortamıyla mı ilgili, yoksa bedenin yeni düzene uyum sağlayabilmek için birkaç güne mi ihtiyacı var” bunları kestirmek gerekiyor diyor.

Tatil dönüşü yaşanan sıkıntıların, aslında bu problemleri yaratan nedenleri çözmek için bir fırsat olarak değerlendirilmesi gerektiğini vurgulayan Sezer, tatil sonrası dinlenmiş zihin ve beden ile yaşanan sorunlara yeni bir bakış açısıyla yaklaşmanın, yeni çözüm yolları bulmaya çalışmanın daha etkili olabileceğini hatırlatıyor.

Sonraki yazılar »